HAKSIZLIĞA DİRENEN BEŞ DON KİŞOT

                        

RAMAZAN,  HABERİN VAR MI?..

               Sıkıcı ve sıkıntılı günler yaşıyoruz şu sıralarda. Evden işe, işten eve. Üstüne bir de İstanbul’un nemli, boğucu sıcağı eklenince… Çekilmiyor doğrusu. Atlıyoruz arabamıza ve şöyle, orman kenarından kıvrıla kıvrıla giden yolun ritmine uyup yılan misali açık pencerelerimizle nefes alıp rahatlıyoruz. Hızla geçiyoruz Kayışdağı kıyısından. Geçerken gözümüzle ormana ve yola şöyle bir göz atıyoruz müstehzi… Yol kenarında çeşitli ticari işletmeler var. Kimi zaman bir tır garaja girerken hızımızı kesip bekliyoruz mecburen. “Giriş-Çıkış kapısını da amma yanlış yere yapmışlar” diye söyleniyoruz… Ara sıra da garajlardan çıkan tır veya kargo şirketlerinin araçları nedeniyle uzun süre beklemek zorunda kalıyoruz… İşte böyle günlerden birinde dikkatinizi çekmeyen bir sıra bayrak ve bir pankart dikkatinizi çekerse, görüyorsunuz yaşanmışlıkları, yaşananları ve yaşanacakları…

               D  İ  RE  NİŞ  TE     YÜZ  YİRMİ  GÜN?..  Direniş denince hemen aklınıza Taksim Gezi olayları geliyor. “Hadi ya” diyorsunuz, “o kadar oldu mu?” İyi de bu pankartın burada işi ne? Yolun kenarına park ediyorsunuz arabanızı ve daha önce fark etmediğiniz derme çatma bir barakanın içindeki beş kişiye doğru yürüyorsunuz…

-          “Selam arkadaşlar. Ben de çapulcuyum!..” Sonradan adının Erkan Duman olduğunu öğrendiğim genç yanıtlıyor:

Erkan Duman: “Aleykümselam da, biz grevciyiz!”

-          Ne grevi, burada grev mi var?..

FERHATPAŞA MNG’DE DİRENİŞ VE GREV!

Erkan Duman: “Evet. Burası MNG Kargo Marmara Aktarma Merkezi. Ben ve arkadaşlarım sendikaya üye olduktan sonra işten atıldık. O nedenle; işe geri alınmamız ve yasal haklarımızın geri verilmesi için 120 gündür burada direniyoruz, grev yapıyoruz.”

               Ve anlatmaya başlıyorlar hikayelerini. Hikaye deyince insanın aklına hoş, neşeli ve biraz da abartılı anılar geliyor elbette. Bu öyle bir hikaye değil. Birebir yaşanmışlık, yaşanan ve kim bilir daha ne kadar yaşanacak olan...

SENDİKAYA ÜYE OLDUK  İŞTEN ATTILAR!

 

                Aslında işveren şirket iş yerinde “sendika”ya karşı değilmiş(!?.) Hatta, işe girerlerken bütün çalışanlarına “Karsan” adlı bir sendikaya(?!.)  üye olmayı da şart koşuyor ve üye yapıyormuş. Gel gör ki bu kadar işçi ve sendika sever işverenin “sevimli” yüzü; 15 çalışanının Ocak 2013 tarihi itibariyle, DİSK’e bağlı Nakliyat –İş Sendikası’na üye olmalarından sonra aniden değişmiş ve onaylamadıkları bu “kötü” sendikaya üye olan 15 işçi, 20 Mart 2013’te kapının önüne konmuş! Gerekçe mi?.. “Performans” düşüklüğü. Niyeyse iş verenler bu gerekçeyi çok sevmeye başladılar.

               Yakında devlet kuruluşlarında da bu gerekçelerle kadrolu çalışanların işten atıldıklarına tanık olacağız.

               Neyse konumuza dönelim… İşveren neden başka bir sendikayı iş yerinde istemiyor? E, tabii ki iş yerinde her şey kurallara uygun işlemiyor.

-          Çalışma saatleri düzensiz ve yasal sınırların çok üstünde.

-          Mesai var ama, yok. Örneğin; maaşlar bin lira ile bin iki yüz lira arasında değişiyor. Bu maaşlara mesai de dahil ve mesai ortalama üç yüz - üç yüz elli lira arasında. Mesaiyi maaştan çıkardığınızda, asgari ücretin bile altında ücretlerle karşılaşıyorsunuz.

-          Çalışanlara yönelik tehditler ve moda deyimle “mobbing”siz gün yok!

-        Çalışılan gerçek saatle verilen mesai saati arasında dağlar kadar fark var.

Tabii ki bunlar, atılan işçilerin iddiaları. Zaten olay mahkemede. Elbette bir gazeteci olarak, işveren tarafı da eğer isterse onları da dinleyip yazarız gazetemizde.

               Gelelim işçilerin ailevi durumlarına… Bu arada on beş işçi atılmış ama, direnen yalnızca beş işçi. Bu da toplumsal olarak haklarımıza ne kadar sahip çıktığımızın kanıtı. Elbette tomaları, gaz bombalarını ve “sivil” vatandaşlardan pala, satır, meşe odunu yemeyi göze almak öyle kolay değil. Şimdilerde sabaha karşı evlerin basılıp, sorgusuz sualsiz tutuklanmak ve tutuklandıktan sonra içerideki “sivil” vatandaşlardan göreceğiniz “özel” muameleleri anlatmıyorum… J

 

ÇOLUK- ÇOCUK  DİRENİYORUZ!

               Erkan Duman: İki buçuk yıldır çalışıyormuş. Şu anda iki aylık bir bebek sahibi. Ne diyelim? Onun çalışma yaşamı babasınınki gibi olmaz inşallah!

               Özgür Şenol: İki buçuk yıldır çalışıyormuş. Bekar. Babası diyaliz hastası olduğundan onunla da ayrıca ilgilenmek zorunda. Neyse ki bekar!

               Sami Fırat: Sekiz yıldır çalışıyormuş. Evli ve çocukları var. Babası bu olaylardan sonra yakın zamanda kalp krizi geçirmiş. Allahtan acil şifalar dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor maalesef.

               Murat Rüzgar: Bir buçuk yıldır çalışıyormuş. Evli ve onun da çocukları var.

              Cengiz Kara: İki yıldır çalışıyormuş. Onun da bakmak zorunda olduğu bir ailesi var.

        Ve bu beş insan, tam yüz yirmi gündür seslerini duyurmaya çalışıyorlarmış!.. Belediye Başkanı Battal İlgezdi’den randevu istemişler. Ses yok!.. Başkan İlgezdi’nin özellikle işçi hakları konusunda çok duyarlı bir insan olduğunu, mutlaka kendileri ile görüşeceğini, özel kalemindeki insanların da bu konularda duyarlı olduklarını söyledim. 

               Bakalım siyaset ısınmadan bu beş direnişçinin sorunlarıyla ilgilenen olacak mı? Bakalım, özelikle Ramazan Ayı’nda kimsesizlerin ve fakirlerin yanında olduklarını, onları düşündüklerini kanıtlamak için beş yıldızlı otellerde veya mahalle aralarındaki sokaklarda her gün “iftar” masaları kuranlar, bu beş işçinin sorunlarıyla da ilgilenecekler mi? BİZ İZLİYORUZ!..

    18.07.2013    İSTANBUL                             Nihat MÜRŞİTPINAR

     


Yorumlar - Yorum Yaz