TAN-RA, TASA-RIM, EV-RİM, DEV-RİM

TAN-RA, TASA-RIM, EV-RİM, DEV-RİM

 

          İnsanlık tarihi boyunca, insan kendini bilmeye başladığı andan itibaren varoluşunu açıklamaya çalışmış, bunun için çeşitli teoriler/inanç biçimleri inşa etmiş ve inşa ettiği/teoremlere göre de dünya üzerindeki yaşamı biçimlendirmeye çalışmıştır.

          İnsanın kendi kurguladığı bu anlamları/kurduğu uygarlıkları, ufku ölçüsünde dünyadaki diğer yaşam biçimleri üzerinde kabul ettirmeye çalışması; savaşı ve şiddeti doğurmuştur. Tarih boyunca kurulan imparatorluklar, dünyanın bir ucundan diğerine yapılan fetihler, bunların sonucunda doğan fatihler… Hiçbir imparatorluk, hiçbir fatih, hiçbir ideal toplum tasarımı kalıcı olamamış, yerini bir başka savaşla bir başka fatihe bırakmıştır. Milyonlarca yaşam biçimi yok olmuş, binlerce uygarlık var olmuş ve yıkılmıştır. Bu varoluş ve yok oluşlar yeni varoluş ve yok oluşların tohumunu ekmiş, yeşertmiş ve kurutmuştur.

          Dünya üzerinde kurulan “cennet”lerin başka coğrafyalara taşınması ülküsü, başka coğrafyalardaki “cennet”leri fethetme ülküsüyle birleşmiş, tüm dünyaya “cehennem”i yaşatmıştır…

          Tüm bu zamanlar boyunca kainatın yasası ağır ama emin adımlarla işlemeye devam etmiştir. Bu sefer de kainatın yasasını yavaşlatma veya durdurma, belirli bir zaman diliminde dondurma, geçmişteki “altın çağ” a döndürme  heveslileri ortaya çıkmıştır. Altın çağa dönmek için elbette altın nesil gerekmektedir. Öyleyse, altın nesil yaratılmalıdır…

          Altın çağa yeniden dönmek için altın nesil yaratma heveslileri tasarladıkları bu ütopyayı gerçekleştirebilmek için bir ahtapot ağı kurarak tüm yaşamı yavaş yavaş ahtapotun kolları arasına almaya ve toplumu bir mengene içerisine hapsetmeye çalışmışlardır. Oysa, varoluşun bu organik yapısı nasıl ki tüm zamanlar boyunca kendisine biçilmeye çalışılan elbiselere sığmayıp dikişlerini patlattığı gibi;  ahtapotun  kolları arasında oluşturulan kalıpları da kıracak ve ahtapotun kolları arasından kayıp gidecektir…

          Evrenin kuralı:

           Zaman; geriye döndürülemez, akıp gider…

          Ve akıp giden zamanda geriye dönüp onu,  var olunan zamana getiremezsiniz.

          Yaşanan zaman; her daim aynı şekilde yaşanır.

           Yaşam; her daim değişir, değişmek zorundadır. Değişmeyen her şey; durağanlaşır ve ölür.

           Ölüm: bir değişimdir. Dönüşümdür. Varoluşun bir başka biçimidir.

           Yaşanan “an”lar yaşandığı “an”larda değerlidir. Değeri bilinmeyen “an”lar yeniden değerlendirilemez.

           Form sahibi her şey aslına rücu eder, döner.

          Asıl olan her şey de aslına döner.

18   HAZİRAN  2019        İSTANBUL                 Nihat MÜRŞİTPINAR


Yorumlar - Yorum Yaz