İSTANBUL'UN EKREM İMAMOĞLU'NA MEKTUBU

İSTANBUL’UN EKREM İMAMOĞLU’NA MEKTUBU

 

Sevgili İmamoğlu!..

 

Yirmi beş yıllık “reklam arası” ndan sonra İstanbul’u ve Türkiye Cumhuriyeti' ni yeniden yapılandırmak için seni seçtik.

 

Dur, hiç itiraz etme! Niye seni seçtiğimizi şimdi anlayacaksın.

 

Sevgili Başkan…

 

Bizi yine büyük bir atılım bekliyor.

Durumumuzun bir bölümünü Beylik düzü Belediye Başkanı olarak elbette biliyorsun.

 

Kendine “Büyük dünya lideri” dedirten zat-ı muhteremin devleti ayrıştırıp, yurttaşları birbirine düşman ederek ülkeye nasıl büyük kötülükler ettiğini… Bizim sana verdiğimiz yetkileri budayarak seni iş yapamaz hale getirmeye çalıştığını, İstanbul’u “kupon, kupon” yandaş vakıflara nasıl peşkeş çektiğini her geçen gün daha iyi görüyorsun.

 

Şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğiz…

 

Sana:  geri, borçlu ve hastalıklı, tüm komşularıyla-en önemlisi de-halkının çoğuyla kavgalı  bir İstanbul ve vatan miras kaldı.

 

Tüm varlığı ve geleceği yabancılara peşkeş çekilmiş bir ülkeyiz.

 

Otobanlarımız, tünellerimiz ve köprülerimiz yandaş “Deli Dumrul” lar eliyle haraca bağlanmış. Adına: “Yüksek hızlı Tren” dedikleri gerçekte ise; çoğu eski hatların biraz iyileştirilmişi olan demir yollarına sahibiz.

 

 Marmaray 15 dakikada bir sefer yapabiliyor.

 

Şehir hatları vapurları yetersiz.

 

Denizciliğimiz acınacak durumda.

 

İstanbul halkını üretici yapmalı, Köylümüzü ve onların ürettiği ürünleri aracısız tüketiciyle buluşturmanın yollarını bulmalıyız.

 

Ülkeyi adeta istila eden, devleti parselleyen “din sömürücüsü”  tarikat- cemaat yapılanmalarından  samimi dindarları kurtarmalıyız.

 

Ülkemizdeki ve tüm dünyadaki “terör” sorunu Cumhuriyetle de, insanlıkla  da  bağdaşmaz.

Bu durumu düzeltmeli, ülkemizi hatta dünyayı bu terör belasından kurtarmalıyız.

 

Hak, Hukuk ve Adalet sistemindeki yozlaşma devletin temeline dinamit koyuyor. Bu durumu düzeltmeli, Adliyelerimizde adaleti yeniden işler kılmalıyız.

 

Güya tarım ülkesiyiz ama; Buğdayımızı, Mercimeğimizi, Nohutumuzu,  Samanımızı dışarıdan ithal ediyoruz.

Rusya’ya ihraç ettiğimiz domates ve narenciye ürünlerimiz  zirai tarım ilacı kalıntıları nedeniyle geri çevriliyor. Bu zehirli ürünleri iç piyasada kendi halkımıza yedirip, çocuklarımızı zehirli gıdalarla besliyoruz.

 

Ucuz ithal et politikasıyla hayvancılığımız yok edildi.

 

Sağlık sistemimiz ve Üniversitelerimiz Allah’a, bilim imama emanet.

 

Sağlık ve eğitim sistemimiz tamamen ticarileşti. Aşı ve ilaç üreten fabrikalarımız kapatıldı. Yabancı ilaç şirketlerine  bağımlı hale getirildik.

 

Suriye’deki “vekalet” savaşlarına balıklama dalan öngörüsüz yöneticilerimiz yüzünden beş milyon Suriyeli tüm ülkeye denetimsizce yayıldı. Bunlarla birlikte ülkemize giren bulaşıcı hastalıklar ve virüsler yüzünden binlerce saatlik iş gücü kaybına uğruyoruz.

 

Stratejik kurumlarımızdan Türk Telekom ve Tank Palet fabrikamız yok pahasına yabancılara -hem de bizim bankalarımızdan kredi kullandırılarak- peşkeş çekildi.

 

Şeker, Tütün, Pamuk üretimi bitirildi. Anadolu’nun dört bir tarafına yayılmış olan: Sümerbank, Şeker ve Tütün fabrikaları satıldı. Arazilerine AVM yapıldı.

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu’ya kurulan fabrikaların kapatılması, tüm ekonominin İstanbul’a  toplanması  nedeniyle İstanbul’un resmi nüfusu 16, gerçek nüfusu 22 milyon oldu.

 

Her alanda gittikçe artan oranlarda dışa bağımlıyız.

 

Elektrik dağıtım, iletişim şirketleri ve bankalar halkı  acımasızca soyuyorlar. Devleti yönetenler de bu duruma seyirci kalıyor.

 

Parlamenter sayısı her seçimde arttırılıyor ama parlamentonun işlevi sıfırlandı. Her şey bir tek kişinin iki dudağının arasından çıkan anlamsız sözlerle şekilleniyor.

 

İstanbul’a “ihanet” ettiklerini itiraf ettiler, ihanetlerine devam ediyorlar ihanetlerine doymadılar.

 

Askeri ve Polisi yabancı istihbaratın ajanı bir cemaate teslim ettiler. Kendi ordularına kumpas kurdular. Sonra da “kandırıldık” dediler.

 

Her alanda büyük bir başıbozukluk var!

 

İşte bu koşul ve şartlarda;

 

Sana güvendim/güvendik. Sen, bizim umudumuzsun!

 

Hedefimiz:

 

Üretimi ön planda tutan ulusal ekonomi.

 

Tam bağımsız, kendi yurtaşlarıyla ve komşularıyla sorunlarını çözmüş, kavgacı değil birleştirici  Türkiye.

 

Bağımsızlığın sürekli olması için ekonomik bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.

 

Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.

Ama gençliğimiz ve umudumuz var!

 

Yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın uygarlık düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.

 

Eski dönemin yöneticileriyle, onları “liyakatli” olarak niteleyen ve yola onlarla devam edilmesini tavsiye eden danışmanlarından kurtulmanı, kendi öz gücüne, 25 yıl boyunca, ısrarla bugünleri bekleyen “bize” güvenmeni dilerim.

 

Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız.

Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.

 

Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Ortadoğu bataklığını kurutacağız ve yeni bir dünya kuracağız!

 

Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği onurlu bir görev bu.

 

Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.

 

Unutma!..

 

İstanbul senin, sen İstanbul’sun!

 

                                              

01.11. 2019           İSTANBUL             Nihat MÜRŞİTPINAR

 

Not: Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı İsmet İNÖNÜ’ ye yazdığı mektubun  esintisidir.


Yorumlar - Yorum Yaz