NASREDDİN HOCA KİMDİR?..
Anadolu gülmece tarihinin önemli kişilerinden Nasreddin Hoca hakkında onun; nüktedan, hazırcevap ve Kırşehir ili Akşehir ilçesinde yaşadığı dışında bir bilgi bulmak imkansızdır. Tıpkı, Anadolu coğrafyasında iz bırakmış diğer bilim, sanat felsefe ve politikacılarında olduğu gibi…
Oysa, toplumun belleğinde iz bırakmış bu tip insanların çok daha derinlemesine araştırılması ve yalnızca öven yüzeysel kaynakların dışında daha gerçekçi bilgilerin gün ışığına çıkarılması gerekmektedir.
Bu düşünceler ışığında dönemi ve tarihini bir film projesi yapmak için araştırırken elime bir kitapçık geçti. 18-24 Eylül 2011 tarihlerinde Kırşehir Ahilik haftası etkinlikleri kapsamında bastırılan bu kitapçıkta okuduklarım beni gerçeğe bir adım daha yaklaştırdı. Nasreddin Hoca olarak bildiğimiz kişinin aslında Ahi Evran olarak da tanınan ve 1171-1261 tarihleri arasında yaşadığı ve 93 yaşında öldüğü tahmin edilen Mahmud bin Ahmed el Hoyi(Hoy’lu Ahmet’in oğlu Mahmud) olduğu gerçeğiyle yüzyüze geldim. Hoy’lu Ahmet’in oğlu Mahmud yani Ahi Evran: Ebu’l Hakayık(Hakikatlerin babası) olarak yörede nam salmıştı. Bir adı da: Nasırüddin(Dinin yardımcısı)idi…
Bizim fıkralarıyla tanıdığımız Nasreddin Hoca’nın ise: 1208 - 1284) yılları arasında Akşehir ve Konya'da yaşadığına, 76 yaşında öldüğüne inanılır.
Ahi Evran’ın 1205 yılında Anadolu toprağına geldiği ve hocasının kızı Fatma ile evlendiği söylenir. Ahi evran’ın “Debbağlık” deri dabaklama işiyle uğraştığı ve Anadolu’da ilk esnaf örgütlenmesi yaptığı, 1227-28 yıllarında da başkent Konya’ya yerleştiği kabul edilir. Konya’da bazı kişilerin(?!) şikayeti üzerine tutuklanıp 5 yıl hapis yattığı, hapisten çıkınca Denizli’ye gittiği, Denizli’de halkı aydınlatma çalışmalarına devam ettiği, sonrasında yeniden Konya’ya döndüğü, ömrünün son 15 yılını ise Kırşehir’de geçirdiği ileri sürülür.
Anadolu’yu işgal etmiş olan Moğollar’ın, Ahi Evran’ın nüfuzu ve sevenlerinin çokluğundan (örgütçülüğünden…) dolayı ondan çekindikleri, bu nedenle; 1257-1266 yılları arasında iktidarda olan IV. Kılıçarslan’a karşı ayaklanan Türkmenler’i bahane eden Kırşehir Emiri(Valisi) Mevlana müridi ve yakın dostu Nureddin Caca tarafından, Ahi Evran ile birlikte Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi’nin de 1 Nisan 1261’de öldürüldüğü savlanmaktadır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi olarak tanıdığımız Mahmud Celaleddin (30 Eylül 1207, Belh - 17 Aralık 1273, Konya): 1213 yılında Anadolu’ya geldiği Önceleri Karaman’da daha sonra ise Konya’da ikamet ettiği söylenir. Mevlana: 1244 yılında, Anadolu’nun en büyük isyanı olan “Babai” isyanından 4 yıl sonra Şems-i Tebrizi ile karşılaşır. Bu karşılaşmada Şems Mevlana’ya:
ŞEMS- Ey bilginler bilgini, söyle bana, Muhammed mi büyüktür, yoksa Beyâzîd Bistâmî mi?"
MEVLANA- Bu nasıl sorudur? O ki peygamberlerin sonuncusudur; O'nun yanında Beyâzîd Bistâmî'nin sözü mü olur?"
ŞEMS- Neden Muhammed "Kalbim paslanır da bu yüzden Rabb'ime günde yetmiş kez istiğfar ederim" diyor da, Beyâzîd, "kendimi noksan sıfatlardan uzak tutarım, cüppemin içinde Allah'tan başka varlık yok' diyor; buna ne dersin?"
MEVLANA- Muhammed her gün yetmiş mâkam aşıyordu. Her mâkamın yüceliğine vardığında önceki mâkam ve mertebedeki bilgisinin yetmezliğinden istiğfar ediyordu. Oysa Beyâzîd ulaştığı mâkamın yüceliğinde doyuma ulaştı ve kendinden geçti, gücü sınırlıydı.; onun için böyle konuştu".
İşte, bu söyleşmeden sonra Şems ve Mevlana çok iyi iki dost olurlar birlikte Mevlânâ'nın seçkin müritlerinden Selahaddin Zerkub' un hücresine (medresedeki odası) gittiler ve halvet (iki kişilik kesin bir yalnızlık) oldular. O günden sonra Mevlânâ yeni bir kişilik, yeni bir görünümle ortaya çıkar. Mevlânâ’nın Şems’e olan düşkünlüğünden rahatsız olan çevreler Şems'i ölümle tehdit ederler. Şems, Konya'yı terk eder (1245). Mevlana çok üzülür. Bir süre sonra Şems, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’in oğlu Sultan Veled’in çağrısı üzere Konya’ya geri gelir. Mevlânâ bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye iknâ eder; bu kız Celâleddîn Rûmî’nin evinde evlâtlık olan Kimyâ Hâtun’dur. Kimya Hatun’a gizliden aşık olan,Mevlânâ’nın küçük oğlu Âlâeddin, bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar. Şems ile Mevlana eski yarenliklerine devam ederler. Halk Mevlânâ'ya Tebrizli Şems geldikten sonra ders ve vaaz vermeyi bıraktığı, sema ve raksa başladığı, fıkıh bilginlerine özgü kıyafetini değiştirip Hint alacası renginde bir hırka ve bal rengi bir külah giydiği için kızıyordu. Mevlana’nın Şems ile evlendirdiği kız evlatlığı bilinmeyen bir şekilde öldürülür. Herkes Şems’i suçlar.
Sonunda sabrı tükenen Tebrizli Şems "bu sefer öyle bir gideceğim ki, nerde olduğumu kimse bilmeyecek" deyip, 1247 yılında bir gün ortadan kaybolur. (ama Eflaki onun kaybolmadığını, aralarında Mevlânâ'nın oğlu Alaeddin'in de bulunduğu bir grup tarafından öldürüldüğünü ileri sürer). Sultan Veled' in deyişine göre Mevlânâ adeta deliye dönmüştü; ama sonunda onun gene geleceğinden umudunu keserek yeniden derslerine, dostlarına, işlerine döndü.
Şems ile ilgili rivayetler:
Şems-i Tebrizî' nin dedesi Haşhaşiler tarikâtında mürittir. Daha sonra tarikâttan aile kurmak üzere ayrılmak ister ve ayrılır. Ailesini kurar ama tarikat yönetimi değişir ve torun Şems'in tarikâta bağışlanmasını ister. Dedesi de vermek istemez. Zaten Şems eğitim için Şam'a gider ve Şems'i takip bu aşamada başlar. İlk önce bulurlar lakin kaybederler Şems'i ama Şems Mevlânâ'dan ayrılıp Şam'a gittiği vakit tarikattan bir mürit Şems'i fark eder çünkü Şems Şam sokaklarında yine bir dervişi tâbir yerindeyse rezil etmiştir. Bunun üzerine Şems'i takip Konya'ya kadar sürer ve daha sonra Şems bir dergâha çağrılır, tam yedi derviş gelmiştir Şems'i öldürmek için, Şems Celâleddîn Rûmî'den ayrılmak üzere izin ister. Tam bir vedalaşma hissi vermeden kendi eliyle ölüme gitmiştir. Hatta ölüme giderken "Rabbim şu kuyu mezarım olsun," diye dua etmiştir. Dergâha gittiği zaman yedi derviş onu beklemektedir artık. O her bir dervişle odalarda ayrı ayrı görüşerek hepsini konuşmalarıyla bayıltmıştır. En son derviş en iri cüsseli ve bilgili olandır. Şems dervişlerden namaz kılarken öldürülmesini istemiştir. Ve namaz kılarken zammı sure olarak Şems suresini okumuştur. Ayrıca İslam aleminde Osman'dan sonra gece kılınan ikinci cenaze namazı Şems hazretlerine aittir. Şems hazretleri Mevlânâ'ya bir mendil gönderir ölmeden önce mendilde şu yazmaktadır: "Ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim, gör bakalım aşk için ölmek ne demekmiş," yazmıştır. Mevlânâ'da bayılmıştır. Ayrıca Şems'in Konya dan ayrılıp kaybolması zayıf ihtimaldir çünkü yüce Allah ona rüyasında kendisine istediğinin verilmesi karşısında ne verebileceğini sormuş Şems de: "Canlara kanlara boyanacak başımı," diyerek aşk yolunda başını vermiştir.
Niğde’deki Kesikbaş Türbesi de Şems’e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz şehrinde "Geçil" denilen mezarlıkta, aynı bölgede Hoy’da, Pakistan’ın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de Şems, Konya'dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, Hoy şehrine hareket etmiş ve orada yerleşmiştir. Rivayete göre Şems-i Tebrizi Hoy’da vefat eder ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya Kültür Mirası'na aday gösterilir. Bir rivayete göre, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin küçük oğlu Âlâeddin de, Şems'i öldürenler arasındadır.
Tüm bu bilgiler ışığında:
1-Nasreddin Hoca olarak tanınan kişi ile Ahi Evran’ın aynı kişi olduğu, dönemin siyasi olayları içerisinde çok önemli görevler yaptığı, Anadolu halkının örgütlenmesinde ve yönetime isyan etmesinde etkili olduğu,
2-Hoca Nasreddin namlı Ahi Evran’ın: yine aynı dönemde yaşayan Şems’i Tebrizi ile siyasi birlikteliği olduğu, aynı siyasi kökenden geldiği fakat; Şems’in Mevlana ile birlikte egemen iktidarın yanında yer alması, harekete ihanet etmesi nedeniyle Şems ile çatışmaya başladığı,
3-Şems’in, Mevlana’nın kendisiyle evlendirdiği Kimya Hatun’un dönemin siyasi olaylarında aktif işler yaptığı ve Mevlana’nın oğlu Alaeddin ile gönül ilişkisi yaşadığını öğrendikten sonra onu öldürmesi veya öldürtmesi ile işler rayından çıkmış,
4-Nasreddin Hoca yani Ahi Evran ve Alaeddin tarafından Şems faili hatta bedeni bulunamayacak şekilde öldürülmüş/infaz edilmiştir.
5-Tüm bu olaylar sırasında başlayan Türkmen isyanından sonra da Nasreddin Hoca ve Alaeddin, dönemin devlet gücünü elinde bulunduran Kırşehir valisi Nureddin Caca tarafından idam edilmiştir.
DEMEK Kİ NEYMİŞ?
Tarih denilen şey yalnızca fıkralardan, hamasi nutuklardan ve yüzeysel bilgilerden ibaret değilmiş!..
Görünenin ardındaki GERÇEĞE HÜ!..
09 ARALIK 2015 İSTANBUL Nihat MÜRŞİTPINAR
Not: Tarihi bilgiler ve rivayetler Vikipedia’dan alıntılanmış, aşağıdaki kitaptan derlenmiştir.